Selçuklularda idari yapılanma nasıldır?

Selçuklular devlet olarak teşkilatlanmadan önce, eski Türk gelenek ve törelerine bağlı bir ulustular. İslam dinini kabul ettikten sonra, yönetim bakımından bir ikilemin içine sürüklendilerse de eski töre ve yönetim biçimlerini uygulamakla birlikte İslami bir anlayışla, ülke yönetimini örgütlemede, başarılı olmışlardır. Türk-İslam senteziyle örgütlenmişlerdir. Bu konuda, Abbasiler, Karahanlılar ve Gazneliler devletlerinin yönetim anlayışlarından yararlanmışlar ve etkilenmişlerdir.
selcuklularda-devlet-teskilati
Selçukluları meydana getiren Oğuzlar, Orta Asya’dan Maveraünnehir ve Horasan’a gelince toplu olarak İslamiyet’i kabul etmişlerdir. Müslüman olmalarıyla eski bozkır kültürünün İslam’a aykırı olmayan kurumlarını sentezleştirmişlerdir. Türk Devlet geleneğinin temelinin oluştuğu Selçuklu devlet teşkilatı; Karahanlı, Sâmânlı, Gazneli ve Abbasî devletleri teşkilatlarından önemli derecede yararlanmış ve bunları kendi bünyesinde mükemmel bir şekilde uygulamıştır.

Hükümdar, töre ve müesseselerin tanıdığı haklarla devletin tek hakimidir. Yetkilerini ancak bazı töreler ve dinsel kurallar sınırlar ya da yönlendirirdi. Yönetimde hükümdar ailesinin önemli etkinliği ve etkisi bulunuyordu. Sultanın eşi, kardeşleri, oğulları ve ödiğer yakınları devlet yönetiminde söz sahibiydiler. Türklerdeki Hakan ya da Kağan, batıdaki imparator kelimesinin birebir karşılığıdır. Sultan, Türkçe adının yanında İslamî manada taşımaktadır. Sultan, merkezde otururdu ve ülke toprakları hanedan mensupları tarafından yönetilirdi. Merkeze bağlı beylik ve atabeglikler bulunuyordu. Bu atabeylikler devlet zayıfladığı zaman büyük bir tehlike oluşturuyordu. Sultanın hakim olduğu ülkelerde adına hutbe okunur ve para bastırılırdı. Fermanlara ve büyük dîvanın kararlarına sultanın imzası yerine tuğra çekilir, tevkiî yazılır ve kararlar ondan sonra yürürlüğe girerdi. Savaşlarda ve devlet ileri gelenleri ile yaptığı seyahatlerde, hakimiyet sembolü olarak, başının üstünde atlastan ya da altın sırmalı kadifeden yapılmış olan “çetr” yani hükümdar şemsiyesi tutulurdu. Çetre, sultanın ok ve yayından oluşturulan armaları işlenirdi. Sultanın diğer bir bağımsızlık işareti de, sarayın önünde günde beş kez nevbet çalınmasıydı. Hükümdar, kendisine yardımcı olarak bir vezir atar, zaman zaman da devlet ileri gelenlerinin katılacağı kurultayı toplardı.

Sarayda sultanın ailesi ve yakınları otururdu. Saray teşkilatı, önceleri Oğuz töresine göre yapılırken, sonraları İslamî bir kimlik kazanmıştır. Melikşah’ın hükümdarlığı zamanında, bi,lhassa İranlıların saray yaşamından bazı etkilenmeler görülmüştür. Sarayda, sultanla dîvanlar arasındaki iletişimi Hâcibü’l-hacib denilen Hâcib sağlar; örfî meselelerin hallinde kadıya da yardımcı olurdu. Hâcibler, sultanın güvendiği kişiler arasından seçilirdi.

Emiri candar Saray muhafızlarının başı olup, maiyetinde bulunan hassa birlikleriyle sarayın ve sultanın emniyetini sağlamakla görevliydi. Silahdar, merasimlerde sultanın silahlarını taşırdı ve silahhanedeki muhafızların âmiri konumundaydı.
Emîr-i alem, Sultanın “Rayet-i Devlet” adı verilen bayrağını, saltanat sancaklarını taşımak ve muhafaza etmekle görevliydi. Emîr-i alemin maiyetinde alemdarlar bulunurdu. Yasacı, bayrak ve nevbet takımını muhafaza ve idare ederdi.

Câmedâr, sultanın elbiselerini korurdu. Emîr-i meclis, sultanın ziyafetlerini tertipleyip teşrifatçılık yapardı. Emîr-i Çeşnigîr, sultanın yemeklerini hazırlayan ve sofra hizmetlerini yapmakta olan çeşnigirlerin başıydı. Şerabdar-ı has, sultanın şerbetlerini hazırlamakla, haftanın belirli günlerinde toplanan mecliste ve yemeklerde hizmet etmekle görevliydi. Serhenk (Çavuş), törenlerde ve sultanın seyahatlerinde yol açmakla görevliydi. Ayrıca, Abdâr, Emîr-i Âhur, Üstadüddâr, Vekîl-i Has, Emîr-i Şikâr, Bazdâr ve Nedimler de sarayda görevli olan kişiler arasındaydı.

Büyük dîvan adı da verilen “dîvan-ı saltanat”ta devletin bütün genel işleri görüşülüp karara bağlanırdı. Selçuklularda büyük dîvanının dışında devletin askerî, malî, adlî ve diğer işlerine bakan dîvanlar da vardı. Dîvan başkanı, sultanın mutlak vekili vezirdi.

Selçuklularda, mali işlerle İstifâ dîvanı, ferman, berat, menşur, mektup dahil, yazışmalara tuğra çekmekle Tuğra dîvanı, teftiş işlerine İşraf dîvanı, savunma işleriyle Dîvan-ı arz ilgilenirdi.
Şehzadelerin yetişmesinden sorumlu olan atabeyler, eyalet merkezlerinde güvenlik hizmetleri ile ilgilenen ve şıhne (veya şahne) adı verilen askerî valiler, mülkî idareden sorumlu olan âmiller ve zabıta hizmetleri ile “emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker” üstlenmiş olan muhtesipler de hükümet teşkilatı içinde ybulunmaktaydı.er alırdı.

Selçuklular’da adalet sistemi, şer’i ve örfi kaza olmak üzere iki biçimde uygulanmıştır. Şer’i hukukun başında kadılar bulunurdu. Bunların reisleri ise başkentte görevli olan kadıkuzzattı(Kâdı’l-kudât). Kadılar, bağımsız karar verirler, miras, hayrat ve vakıf işleriyle de uğraşırlardı. Yanlış bir karar verilmişse, diğer kadılar, durumu sultana bildirerek, düzeltme yapılır, hatanın önüne geçilirdi. Kadıların yetişmesine çok dikkat edilirdi.
Selçuklular’da, dinsel davalar, hanefi mezhebinin ilkelerine göre yürütülmüştür. Örfi mahkemeler daha çok yönetsel konulardaki davalara bakar, devlet emirlerinin uygulanması, siyasal eylem ve çeşitli güvenlik davalarından sorumluydu. Örfi mahkemeleirn başındaki kişiye Emir-i dad denilmiştir. Olağanüstü mahkemeler olan Dîvan-ı mezalim’e başkanlık ederlerdi.
Ordu, hassa ordusu ve timarlı sipahilerden teşekkül etmiştir. Sarayda özel olarak yetiştirilip, doğrudan doğruya sultana bağlı olan Gulamân-ı saray askerleri birçok milletlerden seçilirdi. Bunlar yılda dört defa maaş alırlardı. Hassa ordusu; vali, melik, vezir ve diğer yüksek rütbeli devlet memurlarının emri altında, daima harekete hazır askerler olup maaşlıydılar.

Sipahiler ise süvari kuvvetleriydi. Sipahi ordusu mensuplarından her biri, ülkenin çeşitli bölgelerinde kendilerine tahsis edilmiş olan toprakların gelirlerinden geçimlerini sağlamaktaydı. Selçuklular, askerî iktalar sayesinde, bir yandan maaş ödemeden bir orduyu beslerken bir yandan da mühim bir Türkmen nüfusunu toprağa ve devlete bağlayarak iskân etmiştir. Böylece üretimin artmasını, halk ile hükümet arasında yeni askerî ve idarî bir kadronun kurulmasını sağlamıştır. Selçuklularda bin süvariden fazla asker besleyen ikta sahipleri bulunuyordu. Büyük Selçuklularda ordu mevcudu, 400.000′e kadar ulaşmıştır.

Bir Cevap Yazın