Darwin teorisi nedir?

Evrim teorisi bilim dünyasında en çok tartışılan konulardan biri olmuştur. Bütün canlılığın bilinçsiz ve amaçsız tesadüfler sürecinin ürünü olduğu düşüncesi, 19. yüzyıl hurafesi olarak günümüze kadar gelmiştir. O dönemin ilkel bilim düzeyi içinde çalışmalar yapan evrimciler, canlılığın çok “basit” olduğu üzerinde durmuşlardır.
Dünya üzerinde bir milyondan fazla farklı canlı türünün yaşadığı bilim insanları tarafından tespit edilmiştir. Hepsi birbirinden son derece farklı özelliklere ve mükemmel sistemlere sahip olan bu canlıların nasıl ortaya çıktığı bilim insanlarının en önemli araştırma konulardan birini oluşturmuştur. Aslında hemen hemen her insan bütün bu canlılığın üstün ve kusursuz bir yaratılışın ürünü olduğunun farkındadır. Dünyada çok az kişi Darwin’in görüşlerini benimsemektedir.
darwin
Evrim teorisi yeryüzündeki bütün canlı türlerinin tesadüflere dayalı bir süreç sonucunda birbirlerinden türediklerini iddia etmektedir. Eski Yunan’da ortaya çıkan evrim fikrini kapsamlı olarak ilk savunan kişi, Fransız biyolog Jean Baptiste Lamarck olmuştur. Lamarck’ın 19. yüzyıl başında ortaya attığı teori, “canlılar hayatları sırasında kazandıkları özellikleri sonraki nesillere aktarırlar” düşüncesine dayanıyordu. Örneğin Lamarck, zürafaların, ağaçların yüksekteki dallarına uzanmaya çalıştıkça boyunları uzayan ceylanlardan türediklerini belirtmiştir. Ama gelişen genetik bilimi, Lamarck’ın teorisini kesin olarak çürütmüştür. Darwin’e Lamarck’tan farklı olarak kısa boyunlu zürafaların olduğunu, bunların arasında bazı uzun boyunlu zürafaların olduğu ve bu uzun boyunlu zürafaların daha iyi beslenebilmeleri nedeniyle daha iyi bir avantaja sahip olduklarını ve besin kıtlığı olduğu zamanlarda uzun boyunlu olmalarından dolayı yüksek ağaçlardaki yapraklara kolaylıkla ulaşarak hayatta kaldıklarını, kısa boyunlu olanların ise doğal seleksiyon sonucu zaman içinde azalarak yok olduklarını söylemektedir.
Teoriyi Lamarck’tan sonra savunan ikinci önemli isim ise, İngiliz doğa bilimci Charles Darwin olmuştur. 1856 yılında Darwin yayınlanan “Türlerin Kökeni” adlı kitabında bütün canlı türlerinin tesadüfler sonucu tek bir ortak atadan türediklerini savunmuştur. Örneğin Darwin’e göre, balinalar suda avlanmak için çabalayan ayılardan evrimleşmişlerdi.

Darwin teorisinden fazla emin değildi. Açıklayamadığı pek çok konuyu “Teorinin Zorlukları” başlıklı bölümde itiraf etmişti. Darwin bilimin gelişmesiyle birlikte bu zorlukların birer birer çözüleceğini belirtmiş ve bazı kehanetlerde bulunmuştu. Ancak gelişen bilim Darwin’in düşüncelerinin dayanaksız olduğunu ve gerçeklikten uzak olduğu belirtmektedir.

Gerek Lamarck’ın ve gerekse Darwin’in teorilerinin ortak noktası ilkel bir bilim anlayışına dayanmalarıydı. O dönemde biyokimya, mikrobiyoloji gibi bilim dallarının olmayışı evrimcilerin canlıların tesadüflerle oluşabilecek kadar basit yapıda olduklarını düşünmelerine neden olmuştur. Genetik kanunları bilinmediğinden dolayı canlı türlerinin kolaylıkla birbirlerine dönüşebilecekleri sanılmıştır.

Bilimdeki gelişmeler insanların ufkunu genişletmiş ve bu efsanelerin hepsi yıkılmıştır. Gerçekte canlıların üstün bir yaratılışın ürünü oldukları ortaya konulmuştur. Darwin, teorisini herhangi bir somut deneye veya bulguya dayandıramadığı görülmektedir. Yalnızca bir takım gözlemler yapmış ve bunlar üzerinde fikirler yürütmüştür. Gözlemlerinin çoğunu, İngiltere’den uzak denizlere açılan HMS Beagle adlı bir gemide yapmıştı. Beagle yolculuğunda topladığı kuş ve memeli örneklerini Londra Zooloji Cemiyeti’ne sunmuştur. Ornitolog John Gould, Darwin’in tanımlayamadığı ve değişik türlere ait olduğunu varsaydığı bir grup kuşun aslında birbirine çok yakın 12 yeni ispinoz türü olduğunu açıklamıştır.

Canlı türlerinin değişime uğramasının ve çeşitlenmesinin sebebi Lamark’ın öne sürdüğü gibi çevre değişiklikleriyle kazanılan özelliklerin gelecek nesillere kalıtım yoluyla aktarılması değil, herhangi bir türün bireyleri içinde var olan farklılıklar ve değişkenliklerden, bu bireylerden çevre şartlarına daha iyi uyum gösterebilenlerin diğerlerinden daha elverişli şartlar bulup daha çok üreyip çoğalabilmesiydi.

Bir Cevap Yazın