Ortadoğu’daki misyonerlik çalışmaları nelerdir?

Misyonerlik, kısaca İncil’i Hıristiyan olmamış halklara yaymaktır. Misyonerler amaçlarına ulaşmak içni her türlü yolu denemektedirler. Misyonerlik faaliyetleri Hıristiyanlığın yaygınlaşmaya başladığından bugüne kadar aynı hız ve yoğunlukla devam etmektedir. İslam ülkelerinin gündeminin ilk sıralarını meşgul eden bu konu bundan sonraki dönemlerde de yine gündemde kalacaktır. Özellikle Ortadoğu’da misyonerlerin yürüttüğü çalışmalar halkın huzura ermesinin önünde büyük bir engel teşkil etmektedir. Afrika kıtasından büyük öneme sahip olan Ortadoğu’ya, Kafkaslar’dan Orta Asya’ya kadar İslam coğrafyasının çok geniş bir bölümü üzerinde uzun yıllardan son derece yoğun bir misyonerlik çalışması yürütülmektedir. Bazı kaynaklar İslam devletlerinde 100 bin misyonerin harıl harıl çalışarak Müslümanları Hıristiyanlaştırmaya çabaladığını belirtmektedir. Bu sayı her geçen gün artmaktadır.
bop-esbaskani-recep-tayyip-erdogan-buyuk-ortadogu-projesi-nedir-abd-akp
Misyonerlik teşkilatları şu veya bu şekilde siyasi otorite ile her zaman temas, daha doğrusu işbirliği içerisinde olmuşlardır. XII. yüzyılın son yarısı ile XVI. yüzyılın ilk yarısı arasında kurulmuş olan önemli Katolik misyonerlik teşkilatlarının destekçileri ilk yıllarda dönemin iki büyük koloni gücü sahibi olan Portekiz ve İspanya, sonraki dönemlerde ise Fransa ve Almanya, daha sonra yine Almanya ve İrlanda, yakın zamanlarda ise ABD olmuştur.

Günümüzde İslam coğrafyasına bakıldığında pek çok ülkenin Irak’takine benzer şekilde çok ciddi bir misyoner kuşatması ile karşı karşıya olduğu görülmektedir. ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesi gibi demokratikleştirme mazeretiyle neredeyse bütün İslam dünyasına “çeki-düzen verme!” çalışmalarına hız verilmiştir.
Bilhassa Ortadoğu’da yürütülmekte olan misyonerlik faaliyetlerinde, Evanjelist tarikatının adının ön plana çıktığı görülmektedir. ABD’de yaklaşık olrak 70 milyon civarında müridi olduğu tahmin edilmektedir. Sayıları 1950 yılında sadece 4 milyon olan Evanjelistlerin 2004 yılında 500 milyona ulaşmıştır. Hıristiyan nüfusun yaklaşık olarak 4’te birini meydana getirmektedirler. .
Hıristiyanlar Müslümanları zor kullanarak yenemeyeceklerini anlayınca Müslümanlardan faydalanmaya ve Müslümanları tanımaya yönelmişlerdir. İslam dininin karşısına silahla değil misyonerlerle çıkmaya karar vermişlerdir. Bu amaç doğrultusunda Arapça öğrenmek ve tercüme faaliyetlerinde bulunmak gerekiyordu. 12. asırda Kur’an-ı Kerim’in batıdaki ilk meali hazırlanmıştır.

Ortadoğu’da dört asır boyunca barışı sağlayan ve koruyan Osmanlılar, din kardeşleri olan Arapları, Hz. Peygamber (sav)’in kavmi oldukları bağrına basmış, bu milletin huzur ve emniyet içinde yaşamasını sağlamıştır. Bölgenin devamlı olarak patlamaya hazır bir barut fıçısı haline gelmesinin temelinde, batılı devletlerin menfaatlerinin bu bölgede kesişmesi ve petrolün sanayi devrimiyle birlikte daha çok önem kazanması yatmaktadır. Sömürgeci devletler, Osmanlı Devleti’nin güç kaybetmesinden sonra Arapları kısa sürede bölmüş, kabile kavgalarını tahrik ederek din kardeşlerini birbirine vurdurmuşlardır. Ünlü İngiliz casusu Lawrance’in büyük çabalarıyla başlayan Arap isyanı, İslam tarihinin en trajik olaylarından biridir. İngilizler ile anlaşarak Osmanlı Devleti’ne ihanet eden son Mekke emin Şerif Hüseyin, 1891 yılında, Sultan İİ. Abdülhamid tarafından İstanbul’a davet edilmiş, Hz. Peygamber (sav)’in soyundan olmasından dolayı büyük saygı, iltifat ve himaye görmüştür. Şerif Hüseyin’in misafirliği on sekiz yıl sürmüş ve amcasının ölümünden sonra İstanbul’dan Mekke emiri olarak ayrılmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sürerken, İngilizler, Türklere karşı savaşa katılması için Mekke Şerifi Hüseyin ile pazarlığa giriştiler. Hüseyin Osmanlı ordusunu arkadan vurmuştur. Bu olay ümmetçilik düşüncesinin anlamsızlaşmasına neden olmuştur.

Misyonerler çalışmalarını belirlerken o ülkede kendilerine dinen ya da etnik olarak en yakın olan topluluklara yönelmektedirler. Çalışmalarının ikinci aşamasında o ülkelerin yerli insanlarını kendilerine çekmeye çalışırlar. Böylece çalışmalarını onlar aracılığı ile yürütürler. Çalışmalarında ekonomik sıkıntıları, insanların fakirliğini kendilerinin ekonomik üstünlüklerini ve diğer psikolojik faktörleri de ustaca kullanmaktadırlar.

Ortadoğu’da Arap-İslam dünyasında faaliyet gösteren binlerce misyonerin asıl amacı ; bölge topraklarını parçalama, iç huzursuzluk yaratmak bölgeyi kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda kullanmaktır.

Bir Cevap Yazın