I. Meşrutiyet nedir?

20. yüzyıl Osmanlı Devleti için son derece yıpratıcı olan bir yüzyıl olmuştur. 19. Yüzyılın sonlarından itibaren yayılmaya başlayan ulusçuluk ve özgürlükçülük en çok Osmanlı Devleti’ni etkilemekteydi. Çünkü Osmanlı Devleti çok uluslu bir yapıya sahip olan bir devletti. Birinci Meşrutiyet, Osmanlı İmparatorluğu’nda 1876 yılında ilan edilmiş olan anayasal yönetime verilen isimdir. Tarihi kaynaklarda bu dönem “Birinci Meşrutiyet” olarak yer almıştır.

17. yüzyıldan itibaren toprak kaybetmesi ve sürekli bütçe açığı vermesiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik sorunlarında büüyk artışlar görülmeye başlanmıştır. Avrupa devletleriyle imzalanmış olan serbest ticaret antlaşmaları ile ülkeye girecek mallardan düşük gümrük vergileri alınmakta idi. Bu durum hem devletin gelirlerini azaltmış hem de yerli sanayinin gerilemesine sebep olmuştur. Ülke yabancı malların pazarı haline getirilmiştir. Ekonomik sıkıntıların yanı sıra, özellikle 1789 Fransız Devrimi’nin etkisiyle yayılmış olan özgürlükçü düşünceler ve bağımsızlık hareketlerine sebep olacak olan milliyetçilik akımı, Osmanlı İmparatorluğu’nu da derinden sarsmıştır. Balkanlar’da 19. yüzyılda bağımsızlık isteği ile defalarca ayaklanmalar baş göstermiştir. Balkanlar’da ve Ortadoğu’da çıkar çatışmaları içinde bulunan Avrupa devletleri ile Çarlık Rusya’sı da zaman zaman bu hareketlere büyük destek vermişlerdir. Güçlü bir Osmanlı Devleti istenmiyordu. Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Müslüman olmayan halkların durumlarının düzeltilmesi amacı ile Osmanlı İmparatorluğu reformlar yapmaya zorlanmıştır. İlk olarak 1839 yılındaki Tanzimat Fermanı ile daha sonra 1856 yılındaki Islahat Fermanı’nın ilanları ile bu istekler gerçekleştirilmiştir.

Diğer taraftan 1860’larda bir aydın hareketi olarak Genç Osmanlılar ortaya çıkmıştır. Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi dönemin önde gelen aydınları, Avrupa ülkelerindeki anayasal monarşilerden etkilenerek Osmanlı İmparatorluğu’nun meşrutiyetle yönetilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Osmanlı Devleti, 1850’lerden başlayarak dış borç almaya başlamıştır ve 1870’lere gelindiği vakit devlet hem ekonomik hem de siyasal bunalıma sürüklenmiş bulunuyordu. Bu bunalım esnasında 30 Mayıs 1876 tarihinde Mithat Paşa ve arkadaşları Abdülaziz’i tahttan indirerek yerine V. Murat’ı geçirmişlerdir. Fakat V. Murat aydınların ve ilerici devlet adamlarının talep etmiş oldukları reformları yapabilecek biri olmasına rağmen ruh sağlığı bozulduğundan dolayı tahtan indirilmiştir. Onun yerine II. Abdülhamit meşrutiyeti ilan edeceği sözünü vererek padişah olmuştur.

II. Abdülhamit tahta çıktığı vakit Balkanlar’da ayaklanmalar başlamış, Çarlık Rusya’sı Osmanlı’ya bir ültimatom vermişti. Büyük Avrupa devletlerinin İstanbul’da toplanılmış olan bir konferansta Balkan sorununu tartıştıkları ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan reformlar yapmasını istedikleri bir zamanda, II. Abdülhamit siyasal bir manevra yaparak 23 Aralık 1876 tarihinde Kanun-i Esasi’yi (anayasa) ilan etmiştir. Böylece Osmanlı Devleti meşruti yönetime geçmiştir.
1876 Anayasası olarak da bilinen Kanun-i Esasi, padişahın egemenlik haklarına bir kısıtlama getirmemekteydi. Yürütme yetkisini tamamen elinde bulunduran padişah, sadrazam ve vekilleri istediği gibi atayıp görevden alabilme yetkisine sahipti. Meclisin vekiller üzerinde herhangi bir denetim yetkisi yoktu. Padişah, savaş ve barış yapma, istediğinde meclisi kapatma ve yeniden seçimlere götürme yetkisine de sahip bulunuyordu. Ayrıca “kamu yararı için” padişah polis soruşturması neticesinde kişiyi sürgün etme yetkisine sahipti.

Kanun-i Esasi ile iki kanatlı bir parlamento oluşturuldu. Üyeleri seçim yoluyla belirlenen meclise Meclis-i Mebusan, üyeleri atama yoluyla belirlenen meclise de Âyan Meclisi adı verilmiştir. İki meclisin oluşturduğu parlamento Meclis-i Umumi olarak isimlendirilmiştir. Âyan Meclisi’nin başkan ve üyeleri padişah tarafından doğrudan atanıyordu. Kanuni Esasi’ye göre Genel Meclis padişahın emriyle Kasımda açılıyor, Mart başında çalışmalarını tamamlıyordu.

Bir Cevap Yazın