Gırnata Emirliği nerede kuruldu?

Gırnata Emirliği’nin ya da Sultanlığının kurucusu Muhammed bin Ahmer’dir. Devlet 1232 yılında resmen kuruldu. Devletin merkezi Gırnata’dır. El Hamra Sarayı da Gırnata Emirliği zamanında yapılmış olan dünyanın önemli tarihi eserlerindendir. İspanya’daki son müslüman devleti olan Gırnata Emirliği siyasi varlığını 250 yıldan uzun bir süre devam ettirmiştir .

01 Apr 2011, Alhambra Palace, Granada, Spain --- The Alhambra Palace at sunset, Granada, Granada Province, Andalucia, Spain --- Image by © Doug Pearson/JAI/Corbis
01 Apr 2011, Alhambra Palace, Granada, Spain — The Alhambra Palace at sunset, Granada, Granada Province, Andalucia, Spain — Image by © Doug Pearson/JAI/Corbis

Muhammed bin Ahmer 1236 yılında Kastilya Kralı ile anlaşarak Beni Hud Beyliğine karşı savaşa başladı. Savaşın sonunda Kurtuba (Cordoba), Hıristiyanların eline geçti. Gırnata Emirliği bu dönemde Hıristiyan devlet ile dostluk politikası yürütüyordu. Bu destekle Emirlik, “Gırnata Sultanlığı” adıyla anılmaya başladı.

Gırnata Emirliği’nde görülen uygarlığa Yahudilerin de büyük katkıları olmuştur. 1348 yılı, bütün Arap dünyasının medar-ı iftiharı olduğu kadar bütün sanat dünyasının da en önemli eserlerinden biri olan Al-Hamra (Elhamra) Sarayı’nın yapıldığı yıldır. Batı Araplarının yarattığı bu büyük mimarlık şaheseri, büyük bir komplekstir. Sarayı bir gün boyunca gezip bitirmek imkansızdır. Kitle kompozisyonu, avlu ve hollerin oranları, avluda yaratılan iç perspektifler son derece muhteşemdir.

Bütün tarihi boyunca Hıristiyan devletleri Gırnata Sultanlığı’nı yıkmaya yönelik çeşitli faaliyetler içinde bulundular ve bunun için Nasrî hakimiyetindeki İslâm şehirlerine sık sık saldırılar düzenlediler. 1265 yılında Kastilya Kralı X. Alfonso her ne kadar Gırnata’yı kuşattıysa da umduğu sonucu alamadan geri çekilmek zorunda kaldı. 1280 ve 1281 yıllarında II. Muhammed’in muhalifleri, Beni Eşkilule ve Ebu Yusuf’la ittifak kurarak iki cepheden saldırıya geçtiler ve Gırnata ancak Meriniler’in gönderdiği yardım sayesinde bir işgalden kurtuldu. 1431 yılında IX. Muhammed’in saltanatı sırasında taht üzerinde hak iddia eden Yusuf b. Mevl ve onu destekleyen bir grup Gırnatalı’nın da teşvik ve desteği ile Kastilya Kralı II. Juan şehri kuşattı, fakat halkın da katıldığı kuvvetli direniş karşısında şehre giremedi.

Gırnata Sultanlığı bir yandan Hıristiyan saldırılarına karşı büyük bir mücadele verirken bir yandan da öncelikle başşehri etkileyen ve esas itibariyle taht üzerinde odaklanan iç karışıklıklarla uğraşıyordu. Bu zor durum, XV. yüzyılın ikinci yarısında ülkeyi kaosa sürükleyen bir boyuta ulaşmıştı. Son sultanlardan Ebü’l-Hasan Ali b. Sa‘d döneminde (1465-1482) zaten oldukça küçük olan ülke fiilen üçe bölündü ve kardeşi Muhammed ez-Zagal Maleka’da, oğlu Ebû Abdullah Muhammed b. Ali es-Sagir de Vadiaş’ta bağımsızlığını ilan etti. Ebu Abdullah’ın daha sonraki dönemde babasına karşı vergi oranlarını aşırı derecede yükseltmesi ve son yıllarda özel hayatında önemli hatalar yapmasından dolayı kızgın olan Gırnatalılar’ın desteğini alarak tahtı ele geçirdi. Tam bu esnada Kastilya Kraliçesi İsabella ile evlenerek İspanya birliğini kurmuş olan Aragon Kralı Ferdinand, Nasrîler’in içine sürüklendiği bu istikrarsız ortamı fırsat bilerek Ebu Abdullah’tan Gırnata’yı hemen teslim etmesini istedi. Ancak bu isteği reddedilince şehri derhal kuşatma altına aldı. Altı ay sonra Müslümanlar arasında bulaşıcı hastalıklarla erzak sıkıntısı baş gösterdi ve bu durum müdafilerin direnme gücünün kırılmasına neden oldu. Bunun üzerine halkın canına, malına ve dinine dokunulmaması şartı ile şehrin teslimine karar verildi. 2 Ocak 1492 tarihinde hıristiyan kuvvetleri Gırnata’ya girdi. Böylece Endülüs’ün fethinden itibaren en uzun süre İslâm hâkimiyetinde kalmış olan Gırnata şehri de elden çıkmış ve İspanya’da İslâm hâkimiyeti sona ermiş oldu.

Önce Müslüman halkın medenî haklarında bir takım kısıtlamalara gidildi; güvenlik amacı ile dahi silah taşımaları yasaklandı ve idare meclisindeki görevlerine son verildi. Merkezde oturanlar şehir dışına ya da kenar mahallelere göçe zorlanırken başka bölgelerden getirilen çok sayıda Hıristiyan aile onların boşalttığı evlere yerleştirildi. Bütün Yarımada’da Müslüman avı böylece başladı. Mısır Kölemenlerinden ve Osmanlılardan istenen yardımlar maalesef sonuçsuz kaldı. Müslümanlardan tanassur edenler oldu; Kuzey Afrika’ya göç edenler kurtuldu; kalanlar ise öldürüldü. 1499 yılına gelindiğinde ise Yarımada’da artık hiç Müslüman kalmamıştı.

Bir Cevap Yazın