Ömer Hayyam kimdir?

93260_omer_hayyam_kimdir_hayati_ozeti_1Ömer Hayyam, İran topraklarında yetişen, en tanınmış bilim insanı ve şairlerden biridir. Asıl adı Gıyasüddin Ebu’l-Feth Ömer bin İbrahim’dir Ömer Hayyam mahlasını kullanmasının sebebi, atalarının çadırcılıkla uğraşması olarak görülmüştür. Hayyam, çadırcı anlamına gelmektedir. Ömer Hayyam, devrinin en akıllı adamlarından biri olarak, çok önemli bilimsel çalışmalara imza atmış ve sanatsal değeri yüksek rubailer yazmıştır.

 

Ömer Hayyam’ın Hayatı

Ömer Hayyam, İran’ın Nişarbur kentinde 1048 tarihinde doğmuş 1131’de yine Nişarbur’da, 83 yaşında hayatını kaybetmiştir. Günümüzde daha çok şair kimliğiyle tanınan Ömer Hayyam, yaşadığı devirde dönemin en büyük matematikçisi ve astronomu olarak bilinmekteydi. Hayyam eğitimini doğduğu Nişarbur’da tamamladı. İlk olarak Nasirüddin Şeyh Muhammed Mansur’un öğrencisi olan Hayyam, daha sonra ise dönemin ünlü alimlerinden Muvaffakeddin Abdüllatif İbn el-Lübad ve Hace Ali’den dersler almıştır. Bazı rivayetlere göre Hayyam, Hasan Sabbah ve Selçuklu veziri Nizamülmülk ile beraber ders görmüştür. Ancak bu ispatlanamamakla birlikte aksi yönde kuvvetli deliller mevcuttur.

Ömer Hayyam, Belh, Buhara, Merv ve Bağdat gibi şehirlerde yaşadı ve dersler verdi. Dönemin hükümdarlarıyla yakın ilişki içinde olan Hayyam, Selçuklu hükümdarı Muhammed bin Melikşah ve Karahanlılardan Şemsülmülk ile oldukça yakındı ve saraylarında ağırlanmışlığı vardır. Ömer Hayyam, matematik ve astronomi alanında çok önemli işler başarmıştır. Tarihte binom açılımını kullanan ilk insan olan Hayyam’ın, aynı zamanda pascal üçgeninin de yaratıcısı olduğuna dair söylentiler vardır.

Bilim adına büyük işlere imza atmış olsa da yazdığı rubailerle tanınan Hayyam’ın, bu konuda daha çok ünlenmesinin sebebi, eski insanların koymuş olduğu ahlak kurallarını ve değer yargılarını yok sayarak, yeni baştan kendi mantığıyla değerler ve ahlak kuralları üretmesidir. Ömer Hayyam, doğru bilinen birçok fikri sorgulayarak, ulaştığı sonuçları cesurca dile getirmiştir. Yaşadı dönem olan 11. yüzyılda nispeten özgürlükçü bir ortamda yetişmesi ve güçlü insanlarla olan bağları sayesinde bu düşüncelerini “hayatta kalarak” insanlara aktarmayı başarmıştır. Rubai türünün edebiyata kazandırılması da yine Ömer Hayyam tarafından gerçekleştirilmiştir. Ömer Hayyam, rubailerinde aşk, zevk, içki, toplum yapısı, toplumun kuralları, insanoğlunun varlık sebebi, Allah, din ve devlet gibi olgular hakkında radikal tespitlerde bulunup, bunları yayınlamıştır. Günümüzde kendisine birçok rubai atfedilir ancak onun olduğu tahmin edilen rubailerin sayısı 158’dir. Bu sayı, en eski Rübaiyat nüshası olan yazmadan kaynaklanmaktadır. Söz konusu yazma, Oxford’da Bodlelan Kütüphanesi 525 numarada bulunmaktadır ve Hayyam’ın ölümünden üç asır sonra yazılmıştır. İçinde 158 rubai bulunur.

Ömer Hayyam‘ın rubaileri kendine özgü ve bir kalıp üzerine kuruludur. Yazdığı rubailer dört satırdan oluşur, kendine has aruz kalıpları ile süslenir, birinci ikinci ve dördüncü satırlar birbiriyle kafiyeli üçüncü satır ise serbesttir. Dört mısrası kafiyeli olan rubailere İranlılar terane adını vermişlerdir. Rubailer kesin olarak bir mesaj verecek şekilde konu bütünlüğüne sahiptir. Bu mesaj genellikle hissiyatla ilgilidir. Yani eğer bir rubai aşkın sadakatsizliğinden bahsediyorsa, aşkın sadakatsiz olduğu kesin olarak ifade edilir ve aksi bir fikre kapı açılmaz. Bizim edebiyatımızda da birçok ismi etkileyen Hayyam hakkında, ünlü şairimiz Asaf Halet Çelebi şu sözleri söylemiştir:

“Garb dünyasının Hayyam’la pek fazla meşgul olması neticesi Hayyam ve rubai kelimeleri arasında bir mana yakınlığı hasıl olmuştur. Bunun için rubai denilince akla ilk gelen isim Ömer Hayyam olur.”

Hayyam'ın sevgilisi Cihan için yazdığı bir dize
Hayyam’ın sevgilisi Cihan için yazdığı bir dize

 

 

Yaptığı bilimsel çalışmalar ve fikirleriyle insanlığa büyük faydaları dokunan Hayyam’ın, rubailerinden bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

 

“Geçmiş günü beyhude yere yâd etme,

Bir gelmemiş an içinde feryat etme,

Geçmiş gelecek masal bunlar hep

Eğlenmene bak ömrünü berbat etme.”

 

“Cennette huriler varmış, kara gözlü,

İçkinin de oradaymış en güzeli.

Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz:

Ban bir yanda şarap, bir yanda sevgili.”

 

“Ne bilginler geldi, neler buldular!

Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar.

Hangisi yarıp geçti bu karanlığı?

Birer masal söyleyip uykuya daldılar.”

 

“O gün ki vurdu eğer, Tanrı göklerin atına,

Bilip de yıldızımız öyle koydu alnımıza,

Budur nasip bize, divanda eskiden biçilen.

Şu halde bakmasın artık bizim günahımıza.”

 

“Öldürmek de, yaşatmak da senin işin,

Bu dünyayı böyle düzenleyen sensin.

Ben kötüyüm diyelim, kimde kabahat?

Beni böyle yaratan sen değil misin?”

 

“Evrende bilmediğim bir bilim kalmadı

Sırlardan bilmediğim çok azı kaldı

Yetmiş iki yıl düşündüm gece gündüz

Sonunda anladım ki, her şey meçhul kaldı.”

Bir Cevap Yazın