Friedrich Hegel Kimdir?

Ünlü Alman filozof 27 Ağustos 1770 tarihinde Stuttgat’ta doğdu. Bir memurun oğlu olan Hegel, felsefe, hukuk, ilahiyat ve dilbilim okuduğu Tübingen Üniversitesi’ni 1793 yılında bitirdi. Bir süre Bern ve Frankfurt’ta özel dersler verdi. Okul arkadaşı Schelling ve Hölderlin ile yakın ilişkiler kurdu. 1801 yılında Jena Üniversitesi’nde doçent oldu. 805 yılında Hegel, Jena üniversitesine profesör oldu. Hegel daha sonra 1807 yılında Bamberg’e geçip ünlü şair Goethe’nin de desteğiyle kurduğu gazetesinde çalışmalarını yayımladı.
Georg-Wilhelm-Friedrich-Hegel
1808-1812 yılları arasında Nürnberg’de lise müdürlüğü yapan ünlü filozof 1812 yılında Wissenschaft der Logik (Mantık Bilim) adlı kitabının yayımlanması üzerine Heidelberg Üniversitesi, Felsefe Kürsüsü’ ne atandı. 1817 yılında Enzyklopadie der Wissenschaften (Bilimler Ansiklopedisi) yayımlandıktan sonra 1818 yılındaBerlin Üniversitesi’ne atandı. Hegel koleradan ölene kadar bu görevini sürdürdü. Hegel ömrünün son yıllarını Berlin’de geçirdi. 1831 yazı ve sonbaharı boyunca süren kolera salgınının son kurbanlarında biri oldu. 14 Kasım 1831 tarihinde aniden öldü.

Hegel’in kurduğu sisteme “diyaletik mantık” denilir. Buna göre bir fikir karşısındaki başka bir tezle karışır, bundan yeni bir anlayış doğar ki buna sentez adı verilir. Hegel’e göre diyalektik, evrendeki temel yasadır. Hegel tümtanrıcı bir felsefecidir. Devletin en yüksek örgütlenme biçimi olduğunu söyler. Devletle en iyi geçinen büyük filozoflardan biridir. Prusya’nın resmi filozofu gibi yaşamış, öldüğünde resmi törenle uğurlanmıştır. İdealizmin bir felsefi tutum olduğunu, bu tutuma göre varlığın ancak kendi konusundaki düşünce içinde mevcut olduğunu ve düşünceye bağlı olmayan bir gerçeğin bulunmadığını ileri sürmesi onu Alman idealizminin en güçlü temsilcisi yaptı.
Felsefesini: “evrenin yaratılışı”, “doğa felsefesi” ve “madde dışı varlık felsefesi” olmak üzere üç temel konu üzerinde geliştiren Hegel, çeşitli sorunlara çözüm ararken insan düşüncesinin gelişim aşamalarını sav-karşı-sav-bireşim üçlüsüne dayalı bir yöntemle açıklamaya çalıştı. Hegel’de sav varlık, karşısav yokluk, bireşim ise oluş biçiminde ifade edilerek diyalektik yöntemin üç temel öğesi olarak ele alınmıştır.

Hegel’e göre: İnsanlık tarihi üç büyük evre geçirmiştir. Bu evreler;
1) Çin, Hint, Mısır, Babil ve Iran gibi eski doğu ülkeleri;
2) Yunan-Roma uygarlıkları;
3) Hristiyanlığın egemen olduğu devlet anlayışı.
Bunların birincisinde yekte, toplumun başındaki kişide toplanmıştır. İkincisinde tek kişinin iradesinden çıkıp belli yasa ve kurallara dayanmıştır. Üçüncüsünde ise bütün vatandaşların özgürlüğü ve kendi iradeleriyle devletin yaşamasına yardımcı olmaları amaçlanmıştır.

Ahlak konusunda bireyin iradesiyle genel iradenin uyumu ve kaynaşmasının kişiyi nesnel ahlaka ulaştırdığını savunmuştur. Hegel bu nesnel ahlakın gerçekleşmesinde diyalektik yöntemin egemenliğini vurgulamıştır.
Hegel felsefesi her şeyden önce bireylerin kendi kendilerine ilişkin özgür bir bilince ulaştıkları bir insanlık tarihi felsefesidir. Ama bilinç kendi başına özgür değildir. Bilincin özgürleşmesi Tinin fenolojisinden de betimlenen karmaşık bir süreçle gerçekleşir.

Hegel’e göre, insan, bilgide kendisinin dışındaki, kendisinin yaratmadığı ve insandan bağımsız bir dünyayı tecrübe etmektedir. Bu doğal dünya tamamen zihnin eseridir, fakat biz insanların zihinlerinin eseri değildir; bilgimizin nesneleri zihinlerimiz tarafından yaratılmamıştır. Bundan Hegel’e göre, şu sonuç çikar: Bu dünya, bu dünyayı meydana getiren ve bilgimizin konusu olan nesneler, sonlu bireyin, insanın zihninden başka bir zihnin eseri olmalıdır. Bilginin nesneleri ve bundan dolayı tüm evren mutlak bir öznenin, mutlak bir zihnin, akıl veya tinin ürünüdür. Hegel’in Tin, Geist, İde, Mutlak, Mutlak Zihin adını verdiği bu tinsel varlık, bütün bireysel, sonlu insan ruhlarının dışındaki nesnel bir varlık olup, Tanrı’dan başka bir şey değildir.
Hegel felsefenin, bir diğer filozof Kant’ın da belirttiği gibi, kavramsal bilgi olduğunu savunur. Fakat biz gerçekliği soyut kavramlarla tüketemeyiz; zira gerçeklik, soyut kavramların gereği gibi yansıtamayacağı, hareket halinde bulunan oldukça dinamik bir süreçtir. Çünkü gerçeklik olumsuzlamalarla, çelişkilerle ve karşıtlıklarla doludur. Bir şeyi gerçekte olduğu gibi anlatabilmek için, onun hakkındaki bütün doğruları ifade etmemiz, onun bütün çelişkilerini belirtmemiz ve bu çelişkilerin nasıl uzlaştırıldığını göstermemiz gerekir. Bu ise sadece diyalektik yöntemle olur.

Başlıca eserleri
1- Differenz des Ficheschen und Schellingschen Systems der Philosophie (Fichte ve Schelling’ in Felsefe Sistemleri Arasındaki Ayrılık) 1801,
2- Phanomenologie des Geistes (Ruhun Fenomenolojisi) 1806,
3- Grundlinien der Philosophie des Rechts (Hukuk Felsefesinin Temel Çizgileri) 1821,
4- Vorlesungen über die Philosophie der Geschingte (Tarih Felsefesi Üstüne Dersler) 1837.

Bir Cevap Yazın