Letaif-i Hamse nedir?

Müceddidiyye öncesine ait Nakşibendi kaynaklarında önemli bir yeri olmayan letâif-i hamse konusu, Müceddidiyye’nin kurucusu olan İmâm-ı Rabbânî tarafından tarikatın seyrü sülûk yöntemi olarak temellendirilmiştir. Letaif-i Hamse: Arapçada beş latife anlamındadır. Letaif, latifenin çoğuludur.
letaif
Allahu tealanın isimlerinin nurlarının alem-i emr adı verilen ruhlar aleminde ki yansımalarına letaif denilmektedir. Bu ilahi ışıkların yansımaları, insanın göğüs bölgesinde belli noktalarda tecelli etmeleri halinde, bu ilahi ışıkların yansımaları zevken tadılır, gönül gözü ile belli renklerde görülür.

İmâm-ı Rabbânî göre insanda beşi halk, beşi de emir âlemine ait olmak üzere on latife diğer adıyla letâif-i aşere vardır. Halk âlemine ait latifeler anâsır-ı erbaa ve (toprak, hava, su, ateş) nefistir. Emir alemine ait latifeleri de kalp, ruh, sır, hafî, ahfâ olarak sıralayan İmâm-ı Rabbânî, Nakşibendi tarikatında seyrü sülûkün kalp latifesinden başlayarak emir âlemine ait olan bu beş latife ile (letâif-i hamse) sürdürülmesi usulünü ortaya koymuştur. Halifelerinden Mîr Muhammed Nu‘mân’a göre bu latifelerden her biri için insan vücudunda bir yer takdir edilmiş ve buralarda yoğunlaşarak zikir yapma usulü Müceddidiyye’de seyrü sülûkün son derece önemli bir unsuru haline gelmiştir. Kalp latifesinin yeri insan vücudunun sol memesinin iki parmak altında süveydâ adı verilen bir noktadır. Ruhun yeri insan vücudunun sağ memesinin iki parmak altında, sırrın yeri sol memesinin iki parmak üstünde, hafînin yeri sağ memesinin iki parmak altında, ahfânın yeri de göğsün ortasında bulunmaktadır. Halk âlemine ait nefsin yeri ise alnın tam ortasıdır

Letâif-i hamse en dışta kalp, en içte ise ahfâ olmak üzere tasavvur edilmiştir. Kalp latifesinin maddî âlemle yani bedenle, ahfâ latifesinin Cenâb-ı Hak’la irtibatı bulunduğunu, kalbin bir tarafının maddî âleme, bir tarafının ulvi aleme dönük olduğuna inanan bazı Nakşibendî şeyhlerine göre bu beş latife arasında zâhir-bâtın ilişkisi bulunmaktadır. Dıştaki içtekinin zâhiri, içteki ise dıştakinin bâtını ve hakikatidir. Bu düşünceyi savunanlara göre her latife bir diğerinden farklıdır, yani latifeler arasında farklılık özdedir.

Nakşibendiyye tarikatına göre sâlik seyrü sülûke kalp latifesinden başlar. Kalp, arş ve levh-i mahfûzun insan vücudundaki mukabili olarak kabul edilir. Kalp latifesi zikrinde sâlike teveccüh, istiğfar ve salâtü selâmdan sonra tam 3000 defa ism-i celâli (Allah) zikretmesi gerekir. Sâlik, kalbinde sarı nur tecelli edinceye kadar ism-i celâli zikretmeye devam eder. Kalbi kendiliğinden zikreder duruma gelince sâlike ruh latifesinin zikri telkin edilir. Zikrin etkisiyle kalbin bu ilâhî tecelliye mazhar olmasına “veled-i kalb” ya da “vilâdet-i sânî” denir. Kalp latifesine ait ism-i celâli 3000 defa zikredildikten sonra ruh latifesi 500 defa zikredilir. Bu latifenin kırmızı renkteki nuru sâlikin ruhunu kaplayınca sâlik ruhunu zikirden alıkoyamaz duruma gelir. Bu aşamada mürşid sâlike sır latifesinin zikrini telkin eder. Sır latifesinin beyaz olan nuru zuhur edinceye kadar 500 defa ism-i celâli zikredilir. Daha sonra önceki latifelerin zikriyle birlikte 500 defa ism-i celâli hafî zikri yapılır. Bu latifenin siyah nuru sâlikte zuhur edince ahfâ latifesinin zikri kendisine telkin edilir. Daha sonra ahfâ mahalline teveccüh ederek ism-i celâli 500 defa da bu latife için ahfânın yeşil nuru zuhur ve diğer bütün latifeler kendiliğinden zikreder duruma gelinceye kadar zikre devam edilir.

Bu letaiflerin insandaki suretleri tamamlandıktan sonra alemi emrdeki, yani arşın ötesindeki alemi ervahta bulunan asılları da geçilerek, İlahi isimlerden birinin nurlu tecellilerine mazhar olan talibin nefsi, mutmainne makamına ermiş olur ve nefis Rabbinden ve Rabbi de ondan razı olur. Kişinin nefsi bura da kulluk makamına erer. Artık ibadetlere karşı isteksiz olan nefis, bundan öte aşk ve arzu ile Rabbine kulluk edecektir. Artık kulun içinde tek muhalefet vardır. O da bedeninde ki dört unsurun dengesini sağlamaktır.

Bir Cevap Yazın