Sendikacılık ve siyaset ilişkisi nasıl olmalıdır?

Sendika, kamu çalışanlarının ekonomik,özlük, sosyal, demokratik haklarının alınıp, korunmasını geliştirilmesini sağlamaya yönelik çalışan sivil toplum örgütüdür. Siyaset ise İnsanların hayatlarını düzenlemeye çalışan genel kuralları hazırlamak, korumak, değiştirmek için gerçekleştirdikleri faaliyetlerdir. Yine başka bir tanımda siyaset için şöyledir: Devlet işlerini düzenleme ve yürütme görevi ile ilgili kişisel görüş veya anlayıştır.sendikacılık

Dünyada sendikacılık faaliyetleri sanayi devriminin ortaya çıkması ve yaygınlaşmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu sömürü ortamına ve ilkel yaşama karşı çalışma ve hayat yaşam şartlarını daha iyileştirmek ve haksızlıklara karşı müşterek hareket ederek direnmek üzere işçiler 1800′lü yılların ortalarından başlayarak kendi kendilerine örgütlenmeye başladılar. Bunun için önce yardımlaşma sandıkları ve dayanışma kuruluşları şeklinde örgütlendirler. Bu örgütlenmeler daha sonraki dönemlerde sendikal örgütlenmeler haline döndü. Artık milyonlarca işçi sınıf duyumunu, sınıf bilinci şekline dönüştürmeye yönelik çabalar içine girmiştir.

Türkiye’de sendikacılık 1946’da kanuni hale gelmiştir. Sendikacılığın yasallık kazandığı 1946-1960 arası dönemde sendikalar siyasi partilere mesafeli bir şekilde yaklaşmışlar; yakın ilişkiler kurmaktan çekinmişler ve kaçınmışlardır. Yani günümüzdeki sendikacılığın aksine çok içli dışlı olmamışlar ya da bir siyasi partilerin bir kolu olmamışlardır demek daha doğru olur.

1960-1980 arası dönem değerlendirildiğinde bazı sendikaların, siyasi partilerle yakın ilişki içinde oldukları görülür; hatta bir siyasî partinin kuruluşunda doğrudan rol almalarına rastlanır. Tabi bu dönemde etkin olan sendikalar daha çok işçi sendikaları olmuştur. Hatta siyasi yapılanmalarda fazlasıyla etkin rol oynamışlardır. Bazı çatışmaların çıkmasında da etkili olmuşlardır.

1980 sonrası dönemde, bazı sendikaların siyasi partilerle kurduğu ilişkilerinin değiştiği gözlemlenmektedir. Başka bir ifadeyle, sendikaların partilerle yakın işbirliğine dayalı olan bağımlı sayılabilecek ilişkileri, bu dönemde bağımsız ilişkilere dönüşmüştür.

Ancak 1990’lı yıllardan sonra sendikalar partilerle nerdeyse bütünleşmişlerdir. Her büyük partinin nerdeyse bir yandaş sendikası ortaya çıkmaya başlamıştır. “A” sendikası dendiğinde akla gelecek parti tüm çalışanlar için aynı siyasi partiyi. “B” sendikası dendiğinde akla gelecek parti yine tüm çalışanlar için aynı siyasi partiyi işaret etmektedir. İktidarda bulunan partiye göre de sendikaların arası güç dengesi de iktidara yakın olan sendikanın lehine değişmektedir. Günümüzde bu şekilde hareket tarzı daha çok memur sendikalarında görülmeye başlanmıştır. Tabi bu demek değil ki işçi sendikalarında durum daha farklı. Kadrolaşmanın hat safhada olduğu ülkemizde iktidara yakın sendikaya üye olma sebep çalışanlar için bir avantaj teşkil etmektedir. Üst düzey yöneticiliklere bakıldığı zaman bunu anlamak ve görmek hiçte zor değil. Sendikalara sorulduğunda hepsi kendisini partilerden bağımsız olarak hareket eden sivil toplum örgütleri olarak tanımlarlar. Ancak gerçek hiçte öyle değildir.

Olması gereken şudur ki: Tabi ki sendikalar siyasi partilerle görüşecekler, fikir alışverişi yapacaklar, gerektiğinde rehberlik edecekler: Ancak bunları yaparken savundukları kesimin haklarını sonuna kadar savunmaya devam edeceklerdir. Sendikalar için söz konusu olması gereken tek şey çalışanların özlük, ekonomik, sosyal, demokratik haklarını korumak olmalıdır. Bir siyasi partinin sivil kolu olmak değil.

Bir Cevap Yazın