Panteizm nedir?

Panteizm diğer bir adıyla Tümtanrıcılık, (Doğatanrıcılık veya Kamutanrıcılık) her şeyi kapsayan içkin bir Tanrı ya da evrenin veyahut doğanın Tanrı ile aynı olduğu görüşünü savunan bir yaklaşımdır. Panteizm, Yunanca pan (“tüm” anlamında) ve theos (“Tanrı” anlamında) köklerinden türetilmiştir. Panteistler kişisel veya antropomorfik bir Tanrıya inanmazlar.Panteizm genel olarak monizm ile ilişkili olan bir kavramdır. Panteizmde, her şey Tanrı’nın bir parçası kabul edilir, Tanrı her şeydir ve her şey de Tanrı’dır. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında mevcuttur.
panteizm
Panteizm, panenteismden farklıdır, panenteisme göre tanrı her şeyin içindedir, fakat aynı zamanda evrene üstün bir pozisyonda bulunmaktadır. Katı panteizm teizm değildir. Panteizm evrenin yaratıcısı ve insanların yargılayıcısı olan fizik ötesi ve bireysel bir tanrıya inanmaz.

Çoğu panteist tanrı kelimesini çok fazla anlam ve çağrışımla yüklü olduğu için tercih etmezler. Ancak dindarlara yani tesitlere açıklama yaparken veya anlatımda kolaylığa gitmek için bu kelimeyi kullandıkları görülmektedir.

Tanrı ile evreni bir, aynı ve özdeş kılan bir anlayış olan pantesime göre, Tanrı’nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı bulunmamaktadır. Tam tersine Tanrı doğada, nesnelerde ve her şeyde olan bir varlıktır. Tanrı evrenin kendisidir. Evrende var olan her şey bir bütün olarak Tanrı’yı meydana getirir. Tanrı, evrendeki tüm varlıkların toplamıdır. Panteizmin temsilcileri Plotinos ve Bruno’dur.

Tanrı ile evreni bir kılan, her şeyi tanrı olarak gören öğretilerin genel adı olarak kullanılmaktadır. Panteizm veya Tümtanrıcılık, evrenin tamamını Tanrı olarak kabul eden felsefi bir görüştür. Panteizmde, her şey Tanrı’nın bir parçası olarak kabul edilmektedir.

Panteizm 17. yüzyıl filozoflarından olan Baruch Spinoza çalışmalarına dayalı bir teoloji ve felsefi yaklaşım olarak modern çağda popüler oldu.Monizm Spinoza’nın felsefesinin temel bir parçası olmuştur. Panteizm terimi ölümünden sonrasına kadar icat edilmemesine rağmen, Spinoza en önemli savunucusu olarak kabul edilir.
Spinozanın savunduğu Panteizm algılayışına göre, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı’dır. Tanrı-evren-insan ayırımı yok olduğundan böyle bir ayrım ancak aklın yanılsaması olabilir. Tanrı, evren ve insan birdir ve aynıdır. Muhyiddin İbn Arabi’nin etkisiyle Spinozanın düşüncelerinin şekillendiği ifade edilmektedir. Ancak Spinoza’nın Panteizmi ile Muhyiddin İbn Arabî’nin Vahdet-i Vücut anlayışı birbirinin aynı değildir. Spinoza’da, Tanrı evrendedir ve evren kadardır. Arabî’de ise Evren, Tanrı’dadır ve bu durum Tanrı’yı sınırlamamaktadır.
Panteizm sık sık ateizm yerine kullanılmaktadır. Bu yalnızca bireysel bir yaratıcıyı reddettiği için değildir. Katı veya doğacı panteism evrenin kendini ya hiçlikten yarattığına veya ezelden beri var olduğuna inanılır. Modern bilimsel panteizm materyalistik olup ancak evrenin düzeninin evrimin ve kendi kendine organize olmanın prensipleri ile açıklanabileceğine inanır. Ayrı bir ruh anlayışına veya ölümden sonra yaşama inanmadığı görülür. Panteistler kişisel ölümsüzlüğü gerçekçi yollarla aramaktadırlar.

Panteizmin fizik ötesi dinlere ve doğaüstü inanışlara karşı yaptığı eleştiriler ateizminkilerle aynıdır. Laik bir inanış olup duyuların gerçek dünyasına ve bilime sıkıca bağlıdır.

Panteizmin bu şekli bir çok dini ateizm denen hareketle özdeşleşmektedir. Müspet ateizm, monism, cosmism vb gibi. Ayrıca taoizme de çok yakındır, bazı Çin ve Japon budizmine, ve yeni konfüçyusçuluğa yakın olarak değerlendirilmektedir.

Katı panteistler geleneksel ateizmden yalnızca materyal evrene duygusal ve etik tepkileriyle ayrılmaktadırlar. Panteizm yalnızca fizik ötesi inanış ve dinleri eleştirmez, ancak yaşamın ve doğanın pozitif yönlerini vurgular. İnsanların doğaya karşı duydukları derin estetik ve duygusal tepkileri vurgular. Doğacı panteizm bu duygulardan bir takım etik çıkarımlarda bulunur. İnsanların doğayla daha yakın bir uyum aramaları gerektiğini belirtirler. Gezegenin bio çeşitliliği ve narin ekolojik yapısı korunmalıdır. Yalnızca bir hayatta kalma meselesi olarak değil, kendini gerçekleştirme meselesi olarak ele alınmalıdır.

Bir Cevap Yazın