Nasturiler kimdir?

Ortadoğu’nun en eski halklarından biri olan Nasturilerin kökeni tam olarak bilinmemektedir. Bunun en önemli sebebi ise 19. yüzyıla kadar Nasturilerin etnik kimlikten daha çok dini kimliği kullanmış olmaları ve 19. yüzyıla kadar dini kimliğe yapılan vurgudur. Ancak 19. yüzyılda yayılan milliyetçilik akımı Nasturileri de etkilemiş; bunun neticesinde onlar da ortak bir geçmiş ve kimlik arayışına yönelmişlerdir.
nasturimanast
Asya’nın bazı ülkelerinde mensupları bulunan bir Hıristiyan mezhebi olan Nasturiler için Asuri, Doğu Kilisesi, Doğu Süryanileri isimleri de kullanılmaktadır. Önemli merkezleri Kuzey Irak’ın Musul ile İran’ın Urmiye şehirlerinde bulunan mezhebin günümüzdeki en büyük cemaati Güney Hindistan’daki Kerala eyaletinde bulunmaktadır. Türkiye’de 1915-1924 yıllarına kadar Nusaybin, Siirt ve Hakkâri’de önemli bir Nasturi topluluğu bulunmaktaydı.
Kuzey Mezopotamya toplumlarından Asuri toplumunun büyük bir kısmı 16. yüzyılda Papa’nın üstünlüğünü kabul ederek Katolik kilisesi ile birleşmiştir. Katolik sayılan bu Asuriler Keldani adıyla tanınmaktadırlar.

Nasturilik Mezhebi, adını 428-431 yılları arasında İstanbul Patriği olan Nestorius’tan almaktadır. Nestorius, İsa’ya 30 yaşında iken Kelam’ın imiş olduğun, ancak o tarihten sonra İnsan ve Tanrı karakterlerini taşıdığını, İsa’nın annesi olarak bilinen Meryem’in, Tanrı olan İsa’nın değil, insan olan İsa’nın annesi olduğunu belirtmiş ve bundan dolayı da, Meryem’e “Tanrı’nın annesi” denilmesine karşı çıkmış ve Tanrı’nın doğrulamayacağını, doğurulmadığını ifade etmiştir. Nestorius’a göre İsa’nın insani kimliği ile tanrısal kimliği birbirinden aynı değildir; bundan dolayı Nestorius öğretisi bazı tarihi kaynaklarda “iki tabiatçı” anlamına gelen diofizit olarak adlandırılmaktadır. Bu öğretiye göre çarmıha gerildiği zaman tanrısal tabiat İsa’dan ayrılmış, yalnız insan olan İsa acı çekmiştir ve çektiği acılar Tanrı olan İsa’ya dokunmamıştır.

İstanbul Patriği Nestorius’un görüşleri Batı ve Doğu Roma kiliselerinde ciddi tartışmalara sebep olmuş ve sonunda 431 yılında Efes’te toplanmış olan 3. Genel Konsil Nestorius’u sapkın ilan ederek onu aforoz etmiştir. Bu dönemden sonra Nestorius taraftarları bilhassa Anadolu ve Suriye’de yoğun takibata maruz kalmışlardır. 457 yılında ünlü Urfa Akademisi’nden kovulmuş olan Nestorius’çuların liderlerinden biri olan Rabban Barsawma İran’a sığınmış o tarihte İran sınırları içinde yer alan Nusaybin’de etkisini yüzyıllar boyunca sürdürecek olan bir akademi (medrese) kurmuştur.

İran Nasturileri Asya ülkelerinde oldukça yoğun bir misyonerlik faaliyeti yürütmüşlerdir. 630 yılı dolayında Nasturiler tarafından Moğolistan ve Çin’de ilk Hıristiyan cemaatleri kurulmuştur. 9. yüzyılda Uygur Türklerinin önemli bir kısmı Nasturi mezhebini kabul etmiştir. İslamiyetin ortaya çıkışından sonra Nusaybin Akademisi önemini kaybederken, Bağdat ve Musul’daki Asuri topluluklarının Yunanca tıp, felsefe ve mantık metinlerini Arapça’ya çevirmekte önemli rol oynadıkları görülmektedir.

kilise içinde doğan bir ihtilaftan dolayı 1552 yılında Diyarbakır metropoliti VIII Mar Yohannan Papa ile görüşerek Katolik mezhebine bağlanmayı kabul etmiştir. Katolik olan Asurilere Keldani adı verilmiştir.
19. yüzyıl ortalarına kadar Hakkari nüfusunun yarısını meydana getiren Nasturiler, 1843 ve 1846 yıllarında isyan çıkarmışlar ancak bu isyanlar Cizre Emiri Bedirhan Bey ile Hakkari Emiri Nurullah Bey’ tarafından bastırılmıştır. 1915-1918yılları arasında Kürt aşiretleri ile çatışan Hakkari Nasturileri önce İran’da Urmiye yöresine ve daha sonra o dönemde İngiliz yönetimine girmiş olan Irak’a iltica etmişler.

Nasturi nüfusunun 19. yüzyıl boyunca ne kadar olduğu konusunda kaynaklarda kesin bir rakam bulunmamaktadır. Bunun sebeplerii arasında Nasturilerin yaşadıkları bölgelerin coğrafi olarak parçalanmış ve dağınık olması, Nasturi Patriği’nin dışarıdan gelen misyonerlere ve bölgedeki Avrupalı konsoloslara halkının nüfusunu olduğundan fazla abartarak vermesi gösterilmektedir.

Nasturiler ibadetlerinde Asurice’nin Doğu lehçesini kullanmışlardır. 19. yüzyıl boyunca Nasturiler İran ve Osmanlı topraklarının sınır bölgelerinde yaşamlarını devam ettirmişlerdir. Bu bölgelerde yaşayan Nasturilerin yaklaşık üçte ikisi Osmanlı topraklarında Van-Hakkâri arasında aşiretler olarak Melik adı verilmiş olan aşiret liderleri ile yaşamaktaydılar. Osmanlı Devleti’nde yaşayan Nasturiler daha çok hayvancılıkla uğraşmaktaydılar. İran’da yaşayan üçte birlik kısım ise İran’ın kuzeyindeki Urmiye şehrinde daha medeni yaşam sürmekte ve tarımla uğraşmaktaydılar. Nasturilerin yaşadıkları yerlerde daha çok Ermeniler, Kürtler, Yahudiler ve Yezidiler ile ilişkide bulunuyorlardı. Nasturi toplumu, genel olarak kilise ve din eksenli sosyal yaşam tarzına sahiptir.

Bir Cevap Yazın