İslamofobi nedir?

Grekçe bir sözcük olan ‘fobi’nin (phobia), Yunan mitolojisindeki dehşet tanrısı olarak bilinen Phobos’tan geldiği biliniyor. İslamofobi kavramı ise Batı dünyasında İslam’a karşı görülen kin, nefret ve düşmanlık besleme şeklindeki gerçekçi olmayan bir korku belirtmek için kullanılmaktadır. İslamofobi, sözcük anlamı olarak “İslam korkusu” demektir. Müslümanlara ve İslam dinine karşı geçmişten bugüne gelmiş olan önyargı ve ayrımcılıktan kaynaklanmaktadır.
11-eylül (1)
İslamofobi ilk kez 1991 yılında kullanılmış olup 11 Eylül saldırılarıyla gündeme dünya gündeminde daha çok kullanılır olmuştur. Bugün İslamofobi denildiği zaman hem İslam dinini tanımaktan, öğrenmekten ve benimsemekten kaynaklanan bir korku ve hem de bu korkuya dayanarak Müslümanlara karşı ayrımcılık ve düşmanlık yapılmasının meşru olarak görülmesi anlaşılmaktadır.

İspanya’da Endülüs’ün İslam Devleti tarafından fethedilmesine kadar İslamofobinin bir geçmişi vardır. Haçlı seferlerine asker devşirmek isteyen kilise mensuplarının yapmış oldukları çeşitli propagandalar Hristiyanlıka karşı tehditler ve tehlikeler üzerinde oluşturulmuştur. İslamofobi, Müslümanlar ile Hrıstiyanlar arasındaki ilişkiler, zaman içerisinde azalmış iken günümüzde maksatlı hadiselerden dolayı yeniden popülarite kazanmıştır.
Bilhassa 11 Eylül 2001 tarihinde New York’ta gerçekleştirilmiş olan İkiz Kuleler saldırılarından sonra Batı dünyasında var olan ırkçı eğilimler daha çok artmaya başlamıştır.

İslamofobi sözcüğü daha çok, Batılıların günlük hayatlarında Müslümanlar aleyhine sergiledikleri önyargı ve tutumlar kastediliyor. Ayrımcılık ile Müslümanların iş ve çalışma hayatında karşılaştıkları bir takım zorluklar, eğitim ve sağlık gibi hizmet alımında maruz kaldıkları sıkıntılar ifade ediliyor.

İnsan hakları, demokrasi ve bütün inançlara karşı eşit yaklaşımı ile gurur duyan Avrupa’ya İslamofobi konusu üzerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Batılı devletlerin yapması gereken öncelikli iş İslamofobi olaylarına karşı gerekli olan bütün yasal düzenlemeleri getirmesi olmalıdır. Çünkü “ifade özgürlüğü” adı altında yapılan bir takım eylemlerin Batılılara getirisi sadece bayraklarının yakılması, kendi elçilerinin yaşamını kaybetmesi ve zarar gören hoşgörüleri olacaktır. Diğer taraftan Avrupa’nın diğer bir sorunu antisemitizm yani Yahudi karşıtlığı gibi İslamofobi’nin de nefret suçu kabul edilmesi gerekmektedir.

Halkının büyük bir çoğunluğu Müslüman olan, faakt yüzü Batı’ya dönük, laik Türkiye Cumhuriyeti, Kürt sorununun çözümü veya sivil anayasa çalışmalarında olduğu gibi demokratikleşmek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın; İslam, Batı’nın gözünde ‘öteki’ olmaya devam ettiği müddetçe, Türkiye de dünya siyasetinde demokratikleşmek için çaba gösteren ülke olmaya devam edecek gibi görünüyor.

Batı’nın toplumsal hafızasında yer edinmiş olan İslam korkusu dikkate alındığında, İslamofobi’nin 11 Eylül saldırsından önce de var olduğu anlaşılıyor. İngiliz düşünce kuruluşu Runnymede Trust’ın 1997 yılında hazırladığı “İslamofobi, Hepimize Karşı Bir Meydan Okuma” adlı rapor ortaya koyuyor. Raporda, İslam korkusu ve karşıtlığının Batı ülkelerinde yüzyıllardır var olduğu belirtilirken son 20 yılda belirginleşerek, tehlikeli boyutlara ulaştığı ifade edilmektedir. Bu rapor ‘İslamofobi’ kelimesinin bir kavram olarak ilk defa kullanıldığı belge olma özelliği taşımaktadır.

İslamofobi korkusu Avrupa’da bir takım gelişmelere zemin hazırlamıştır. Bu olaylardan birkaçını şöyle açıklayabiliriz:
Fransa 5 milyonluk nüfus içinde yalnızca 2 bin kadının kullandığı burka için yasak getirirken, aynı yasağı Belçika, 30 Müslüman kadın için yapmıştır. İsviçre, ülkede minareli yalnızca dört cami olmasına rağmen referandum yaparak minareleri yasaklamıştır. 30 Eylül 2005 yılında, Kurt Westergaard tarafından çizilen ve Danimarka’nın Jyllands Posten gazetesinde yayımlanan karikatür, Hz. Muhammed’i bir terörist olarak ilan etmiştir. Hollanda’da Özgürlük Partisi’ni kuran aşırı sağcı Geert Wilders’e ait olan ‘Fitne’ isimli İslam’a hakaret eden kısa film, 27 Mart 2007 tarihinde internette yayımlanmıştır.

Batı’daki İslam korkusu, “İslamofobi” olarak kavramsallaşırken, bilhassa Samuel Huntington’ın 1993 yılında yayımlanan ‘Medeniyetler Çatışması’ makalesinin, konunun politik ve ideolojik zemine çekilmesinde son derece önemli bir rolü olduğu görülmektedir. Çünkü Soğuk Savaş’tan sonra günümüz politikalarının belirlenmesinde, politik ideolojilerin değil kimliklerin etkili olacağını iddia eden bu makale ile İslam korkusunun, ideolojik bir temelle, İslam düşmanlığına yani ‘anti-İslamizm’e dönüşeceği belirtmiştir.

El-kaide örgütünün gerçekleştirilmiş olduğu 11 Eylül saldırısı İslamofobinin gelişmesini sağlamıştır. El Kaide, cihat için yaptığını savunduğu bu saldırı ile İslam’ın barış ve hoşgörü dini olduğu algısını değiştirmiştir.
İslamofobinin bir diğer göstergesi, Fransız Le Figaro Gazetesi’nde yayınlanan bir araştırmaya göre Fransız halkının %43′ü İslam dinini bir tehdit olarak algılamasıdır. Son dönemlerde bütün Ortadoğu’yu kasıp kavuran IŞİD terör örgütü İslamofomiyi yeniden körüklemeye başlamıştır. İnsanlarda İslama karşı olumsuz bir tutuma neden olmuştur.

Bir Cevap Yazın