Diktatörlük nedir?

Yapısı itibarıyla farklı anlamlarda kullanılabilen diktatörlük kelimesi, temel olarak otokratik hükümet biçimlerinde görülen bir yönetim biçimidir. Otokraktik devletler, monarşik bir yapı içinde yönetilen ve tüm siyasi yetkilerin “tek bir kişinin” elinde olduğu uluslardır. Diktatörlük rejiminin hakim olduğu uluslarda otokrasi yapısına sahip olduğundan çoğu zaman monarşik devlet ile karıştırılır ancak otokrasi yönetimde monarşide olduğu gibi yönetimin nesilden nesle geçme durumu yoktur. Bu nedenle diktatörlüğün hüküm sürdüğü devletinde monarşi benzeri bir siyasi yönetim yapısına sahip olduğu halde, haneden benzeri bir sistemden farklı olarak siyasi irade belirlediği söylenebilir.

Roma Devleti döneminde dahi var olan diktatörlük kavramı, M.Ö. 2. yüzyıldan günümüze uzanan bir tarihe sahiptir. Romalılarda siyasi bir makam olarak tanımlanan diktatör, ordu kumandanlarının eriştiği bir mertebeydi. Bu dönemde yaşayan ünlü Roma generali Lucius Cornelius Sulla, devlet içinde “diktatör” makamına sahip bir askerdi. Diktatörlüğün bu devlet makamına yönelik bir sıfat olma durumu günümüzde şekil değiştirmiş olsa da, genellikle tüm diktatörler asker kökenli veya askeri bağlantıları çok kuvvetli olan kişilerdir. Yakın geçmişte kimlik değiştiren diktatörlük kavramı daha çok devleti yönetimini elinde tutan kişi ya da küçük grupları tanımlamak için kullanılmıştır.

Kaba kuvvet kullanmaktan çekinmeyen diktatör kişiler, tıpkı monarşi düzende olduğu gibi devlet yönetiminin kendi hakkı olduğunu iddia edebilir. Halkların özgürlüğü, emeğin sömürülmesi, tam bağımsızlık, sosyalizm sempatizanı düşünceler ve işçi sınıfına yönelik söylemler ile toplumu etkisi altına alan diktatörler, devlet yönetimine tüm yetkileri kendisinde toplayarak sahip olur. Bu nedenle uzun süre boyunca diktatörlük kavramı “kişisel krallık” olarak da isimlendirilmiştir. Günümüz dünyasında çehre değiştiren diktatörlük anayasa ve hukuksal yetkiler çevresinde dolaşan ve böylece yönetime gelmek için çeşitli sosyal faaliyetler düzenleyen rejim biçimi halini almıştır.

Otokratik devlet düzeninde “sınırsız güç” sahibi olan ve diğer tüm politik faktörlerin üzerinde olan diktatörler, çoğu zaman iktidara gelmek için mevcut anayasayı kullanır. 2. Dünya Savaşı öncesinde Amerika’da baş gösteren “Büyük Buhran” krizi ile birlikte ekonomik anlamda çökme noktasına gelen Almanya’da Adolf Hitler liderliğinde ortaya çıkan “Nasyonal Sosyalizm” düşüncesi, diktatörlük rejiminin hukuki sistemi kullanarak yönetimi ele geçirdiği bir örnektir. Zira Adolf Hitler başkanı olduğu Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ile seçimlere katılmış ve bizzat halkın iradesi ile yönetime gelmiştir. Toplumu oluşturan bireylerin tüm insanlık hakları diktatör kişinin inisiyatifinde olduğundan, bu rejim biçiminde çok seslilik yerine genel ideolojiler kabul edilmiştir. Diktatör kişi arzu ettiği hedeflerine ulaşmak için her yolu kullanabilme hakkını bizzat kendine vermektedir.

Rahnansaika

 

Bir Cevap Yazın