Bağdatlı Ruhi kimdir?

Terkib-i Bend
Sanmam bizi kim şîre-i engûr ile mestüz
Biz ehl-i harabâtdanuz mest-i Elest’üz

Ter-dâmen olanlar bizi alûde sanur lîk
Biz mâil-i bûs-i leb-i câm ü kef-i destüz
bağdatlı ruhi
Özellikle terki-i bend ile tanınan 16. yüzyılın büyük şairlerinden biri olan Bağdatlı Ruhi’nin asıl adı Osman’dır. Ünlü şair Bağdat’ta dünyaya geldi. Doğum tarihi hakkında net bilgi yoktur. Babası, Ayas Paşa Kanûnî Sultan Süleyman’ın ordusunda görev yapıyordu. Babası orduyla birlikte Bağdat’a giderek orada yerleşmiş Rumelili bir sipahidir. Ünlü şairin şiirlerinden, bir dönem baba mesleğini seçip sipahilik yaptığı ve askerlik mesleğinde ilerleyerek kendisine bir kasabanın dirliğinin verildiği anlaşılmaktadır.

Şairin dönemin Bağdat valisi paşalarına sunduğu kasideleri bu döneme aittir. Ruhi askeri görevinden ayrılınca diyar diyar dolaşmış ve meşrebine uygun ortamlar aramıştır. Bu arayışlar şairlik yeteneğinin gelişmesini sağlamıştır. Şair tasavvuf alanında da ilerleme kaydetmiştir. Bazı kaynaklar Ruhi’nin Mevlevi olduğunu iddia etmektedir.

Şairin, birçok devlet büyüğü, alim ve şairi ile arkadaşlıkları ve dostlukları olmuştur. Ruhi Fuzuli’nin etkisi altında kalmış şairlerimizdendir. Ruhi bilhassa eserlerinde ortaya koyduğu tenkit ve fikirleri ile dikkat çekmektedir. Bağdatlı Ruhi’nin şiirlerinde kullandığı dil sade olup halkın kelime ve tabirlerini zevk ve alışkanlıkla kullanmıştır.
Daha çok terkibibendiyle tanınmıştır.

Şairin kendi ifadesine göre devlet ve sanat büyükleriyle tanışmak, onlara hizmet etmek, takdirlerini kazanmak amacıylaNecef, Kerbelâ, Dımaşk ve Erzurum’u gezdi. Şiirlerinde, dolaştığı yerlerde karşılaştığı riyakar insanlardan, rüşveti alışkanlık haline getirmiş kadılardan, mürüvvetsiz beylerden ve kendi talihinden sık sık şikâyette bulundu

Ruhi Vahdet-i vücûd anlayışını benimsemiştir. Divanına dayanarak onu Mevlevî, Bektaşî ve Hurûfî kabul edenler olsa da bir tarikata mensup olduğu hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Ruhi gazellerinde tanımlamalar yaparken nazımda sözün kudretini ön planda tutmuştur. Ona göre kelimeler cansız birer varlık, sevgiyi anlatmak için en güçlü vasıta olan şiir bir sihir, şair ise bunlara can veren bir sihirbazdır. Ruhi’nin mısralarında samimilik, sadelik ve lirizmin hâkim olduğu görülmektedir. Şair bilhassa toplumun aksayan yönlerini çok iyi şekilde teşhis etmiş, dönemin kusurlarını, insanların mal mülk hırsını iğneleyici bir üslupla anlatmıştır.

Bağdatlı Ruhi dönemin etkili dillerinden Arapça ve Farsça’yı şiir yazabilecek derecede bilmesine rağmen dil ve anlatımda sadeliği tercih edip süslü sözlerden kaçınmıştır. Şair genel olarak aruz vezninin düz kalıplarını kullanmıştır.

1602-1604 yılları arasında Şam kadısı olan Azmîzâde Mustafa Hâletî’nin himayesini kazanan Bağdatlı Ruhi kalenderane bir hayatı çeşitli zorluklar içinde geçirerek 1605 yılında Şam’da vefat etti.

Ruhi’nin günümüze kadar ulaşan eseri Külliyyât-ı Eş‘âr-ı Ruhi-i Bağdâdî adıyla 1870 yılında İstanbul’da basılan divanıdır. Ancak bu eserde kaside, tarih ve gazellerinin eksik olduğu görülmektedir. Divanda şaire ait ikisi manzum mektup olmak üzere kırk kaside, yirmi sekiz rubâî, bir terkibibend, bir terciibend, üç muaşşer, iki müsemmen, iki murabba, yedi müseddes, bir muhammes, değişik kişiler için yazılmış altı mersiye, doksan dört tarih, üç değişik beyitli manzume, sekiz gazelin tahmîsi, bir muamma, 1115 gazel, yirmi altı kıta ve padişahı öven dokuz beyitlik bir manzume yer almaktadır. Ruhi’nin edebiyatımıza kazandırdığı en büyük eseri hiç şüphesiz terkibibendidir. Hayatının sonlarına doğru yazdığı anlaşılan terkibibendi eşsiz bir eser olarak kabul edilmektedir.Terkibibend, Ruhi’nin bizzat gözlem ve tecrübelerini aktarmak bakımından önemli olup 16. yüzyıl toplumunun aksayan yönlerini göstermesi bakımından son derece değerli ve tarihi bir belge niteliğindedir. Şair eserde gezip yaşadığı Irak ve Şam bölgelerindeki idari sistemin ve sosyal hayatın, din ve ahlak anlayışının aksayan taraflarından yola çıkarak söylediği satirik mısralar Ruhi’nin diğer şiirlerinde de mevcuttur. Bu eseriyle şair, sosyal eleştirinin ilk şairi olarak adlandırılabilir.

Ünlü şairlerimizden Şeyh Galip başta olmak üzere Ziya Paşa ve Muallim Naci gibi gerek Divan ve gerekse Tanzimat Edebiyatının önemli şairleri tarafından bu Terkib-i Bende nazireler yazılmıştır. Ruhi’nin Terkib-i Bend’i, Divanından ayrı olarak birkaç kez basılmıştır.

Şiirlerinde tasavvufun izleri açıkça görülen Bağdatlı Ruhi, tasavvufu bir fikir ve bilgi olarak değil, bir heyecan ve duygu olarak ele almıştır.Sade bir dille sanat endişesinden uzak bir söyleyişle edebiyatımıza güzel şiirler kazandırmıştır. Ruhi’nin şiirleri nazım tekniği bakımından zayıf olarak kabul edilmektedir. Aşk, kahramanlık gibi dönemin popüler konuları üzerine şiirler yazmaktansa yaşadığı bölgelerin idari sistemlerinin meseleleri, toplumun sorunlu ve eksik noktaları, yanlış din anlayışı gibi konularda, eleştirel bir üslupla şiirler yazmayı tercih etmiştir. Bu yönüyle birçok şairden ayrılmaktadır. Söz sanatlarına fazla yer vermemiştir.

Bir Cevap Yazın