31 Mart Ayaklanması nedir?

31 Mart ayaklanması ya da olayı II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra İstanbul’da Osmanlı hükümetine karşı yapılmış olan büyük bir ayaklanmadır. Rumî Takvim’e göre 31 Mart 1325 tarihinde (13 Nisan 1909) olduğundan dolayı bu isim ile anılmaktadır.
mmm
Meşrutiyet yanlısı olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidarı tam anlamı ile ele geçiremeyerek dolaylı bir denetim kurması ve İngilizlerin İttihat ve Terakkicilere söz geçiremeyeceğini fark etmesi, politik istikrarsızlığa sebep olmuş, halk arasında da yaygın çalkantılar doğurmuştur. Bu şartlar bazı muhalefet gruplarının kısa bir sürede İttihat ve Terakki’ye karşı İngilizlerin de desteğiyle birleşmelerine zemin hazırlamış. Politik istikrarsızlık ve çatışmalar, İttihat ve Terakki’ye muhalefet eden tanınmış gazetecilerin ajanlar tarafından öldürülmesinden dolayı daha da şiddetlenmiştir.

Meşrutiyetin ilan edilmesinden hemen sonra, Bosna-Hersek gibi toprakların kaybedilmiş olması ve bundan sebep olduğu itibar kaybı ile, beklenen refah günlerinin ufukta görünmemesi; aksine siyasi keşmekeşliğe doğru gidilmesi, halkın gözünde İttihat ve Terakki’ye karşı umutsuzluk yaratmaya başlamıştır. Diğer yandan İttihat ve Terakki’nin hükümeti perde arkasından yönetmeyi istemek gibi bir yolu tutması, kendisine karşı olan öfkenin artmasına sebep olmuştur. Bunlar, İttihat ve Terakki ile hükümet ve muhalefet arasındaki mücadeleyi şiddetli duruma getirmiştir. 1909 yılının Şubat ayından itibaren ise, bunların birbirlerine karşı basın ve yayın organlarıyla yapmış oldukları propagandalar ve girişimler, siyasi durumu daha da gerginleştirmiştir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti ile muhalefet arasında siyasi alanda bu çatışma ve gelişmeler olurken; diğer taraftan dinci çevreler de, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile hükümete karşı harekete geçtiler. Bu dönemde İttihat ve Terakki içinde de sorunlar olduğu bilinmektedir. Teşkilatın İngiliz taraftarı olan Manastır kolu ile Alman taraftarı olan Selanik kolu arasında rekabet yaşanmaktaydı. O dönemde Alman taraftarı olan Selanik kolu, azınlık durumuna düşen Manastır koluna karşı üstünlük sağlamıştır. Bu durum Manastır kolunun bir kısmını da saf değiştirip muhalefet ile işbirliği yapmaya yöneltmiştir. Diğer taraftan İngilizlerin böyle bir ayaklanmayı teşvik etmesinin nedeni de Berlin Antlaşması sonrası, Mısır’ın kendince işgali sonrası giderek kendi ekseninden uzaklaşıp, hızla rakibi Almanya eksenine doğru kayan ve II.Meşrutiyet sonrası da bu durumu devam ettiren Osmanlı İmparatorluğu’nu kendi saflarına çekme isteğinden kaynaklanmaktaydı.

Derviş Vahdeti’nin yayımladığı Volkan Gazetesi, İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin yayın organı haline geldikten sonra özellikle İttihat ve Terakki’nin uygulamalarından zarar görmüş olan alaylı subaylar üzerinde etkili olmuştur.

İttihat ve Terakki Cemiyeti, yeni rejimi korumak ve aynı zamanda başkentin güvenliğini sağlamak amacı ile, kendilerinin en güçlü olduğu Makedonya’dan İstanbul’a “Avcı Taburları”nı getirmişti.
12 Nisan’ı 13 Nisan’a bağlayan gece, Dördüncü Avcu taburu askerleri subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde Heyet-i Mebusan’ın önünde toplanmışlar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istemişlerdir.

Subaysız ve silahlı askerler, Ayasofya meydanında toplanarak “Şeriat isteriz” diye bağırmış ve ateş etmişler, Mebusan Meclisi’ni kuşatmışlardır. Harbiye Nezareti’ni basmaya çalışmışlar. Bunlar, şeriatın uygulanmasından başka, hükümetin istifa etmesini, Meclis’ten bazı milletvekillerinin uzaklaştırılmasını, bir süre önce görevlerinden alınmış olan “Alaylı” subayların yeniden yerlerine atanmalarını istiyorlardı.

Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu tercih etmiştir ve hükümet üyeleri tek tek istifa etmiştir. İsyancıların kurmuş olduğu yeni hükümet İngilizler tarafından desteklenmiştir.

31 Mart ayaklanması Heyet-i Mebusan üzerinde de oldukça etkili olmuştur. O gün İttihat ve Terakki üyesi olan mebuslar yani milletvekilleri, can güvenlikleri olmadığı için meclise gitmemişlerdir. Bazı mebuslar İstanbul’dan uzaklaşırken, bazı mebuslar da kent içinde gizlenmeyi seçmişlerdir. Ayaklanmacılar İttihatçı subaylarla mebusları buldukları yerde öldürüyorlarmış. Hükümetin ve meclisin etkisiz kalmasından dolayı, Padişah II. Abdülhamid yeniden duruma egemen olmuştur.

Ayaklanmanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edilmiş ve ayaklanmacıların önderleri Divan-ı Harp’te yargılanarak ölüm cezasına çarptırılmışlardır.

Bir Cevap Yazın